“Ebeveynlik demek; onsuz nefes alamayacağınız birisini sizsiz nefes alabilsin diye yetiştirmek demek”
Şimdi sizleri toplum içerisinde farklı olarak tanımlama ihtiyacı duyduğunuz bir kesimin yaşamıyla baş başa bırakıyorum.
Onlar da kim mi diyorsunuz? Buyurun birkaç tanesini hatırlatayım:
Hani kendi başına yürüyemediği için tekerlekli sandalyesiyle sizlerin oturduğunuz makamlara merdivenlerden dolayı ulaşamayan kardeşlerimiz var ya… Hani kurumunuzdaki tuvaletlere tekerlekli sandalyesi sığamadığı, sığsa da içerde hareket edemediği için giremeyen kardeşlerimiz…
‘Tekerlekli sandalyesi ile buraya kadar nasıl gelmiş?’ diyorsanız haklısınız. Zira yollar bozuk, kaldırımlar rampasız ise istediği yere ulaşması da zaten imkansız sayılır.
Bir de şu benim gibi kör kardeşleriniz var. Hani şu hiçbir yere sığdıramadığınız, oturduğu heryerde yer kaplıyor olarak gördüğünüz zavallılar. Yollarda onların takip edebileceği belirleyiciler olduğu zaman ellerine aldıkları beyaz bastonları ile istedikleri yerlere gidebilirler aslında. Tabi onların dışarı bile çıkmasını istemeyenler yollarına çukurlar, dubalar, kaldırımlara araçlar, sandalyeler masalar, ağaçlar ve benzeri engeller koymasalar daha iyi olacak sanırım.
Gerçi ulaşsalar ne oluyor? Onlar sizi görmüyorlar diye yanlarından selam bile vermeden geçip gidiyorsunuz zaten. Onlara söyleyeceğiniz, soracağınız şeyleri yanlarında bulunan kimselere soruyor, onların konuşamayacaklarına peşinen hüküm veriyorsunuz. Ya birde toplumdaki herkese ‘… ister misiniz?’ diye tek tek sorup geçerken sizleri görmeyen kardeşlerinizi (!) sanki sizleri duymuyormuş gibi sırası gelince atlıyorsunuz ya…
Ama sizde haklısınız tabi, sanırım korkuyorsunuz. Korkularınız sizi yiyip bitirirken onlar gibi tüm ‘farklı’lardan uzak durmanız sizin güvenliğiniz açısından önemli olmalı.
Farklılar; tekerlekli sandalye, sopa, konuşan telefon, konuşan bilgisayar, kalın gözlükler, acaip acaip adını bile bilmediğiniz bir sürü alet kullanıyorlar.
Farklılar; evet tekerlekli sandalyeleriyle, ellerindeki bastonlarıyla sizinle aynı sahalarda top oynayamazlar.
Farklılar; sizin gibi tek başına denizde açılıp yüzemeyebilirler.
Bir çok şey sayabilirsiniz. Siz saymaya devam ederken ben tekrar başa döneyim:
Ailelerinde engelli (!) bireyler bulunan büyükler, anne-babalar, çocuklarını topluma kazandırabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bağımsız olarak yaşamlarına devam edebilmeleri onların tek gayesi olmuş durumda.
Kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek derecede ağır bir durum taşıyan bireyler zaten toplum olarak hepimizin vicdanî sorumluluğundalar.
Yaşamını bağımsız olarak sürdürebilmeleri için gerekli erişilebilir imkanlar, eğitim ortamları, araç-gereçler, fırsatlara ulaşmada her türlü eşitlik sağlanmış olsa bile anne-babalar çocuklarını toplum içine serbest bırakamıyorlar. Bir nevi körleşmiş vicdanların merhametsizliğine güvenmedikleri için yaşamları boyunca onları koruyup gözetme ihtiyacı hissediyorlar. Ve bunun içindir ki engelli bireylerle birlikte yaşayan aileler
‘Yavrumun tüm ihtiyaçlarını yüksünmeden karşlayan tek varlık bizleriz. İnşallah biz onlardan önce ölmeyiz de onlar da ortalıkta kalmazlar…’
Diye düşünüyorlar. Onsuz nefes alamayacakları çocuklarını, kendileri olmadan nefes alabilsinler diye yetiştiren aileler ne yazık ki kendilerinden sonraki hayata güvenle bakamıyorlar.
Yapılan (yapılması gereken) herşey bir insanlık hakkı iken ‘Bu size verilmiş bir lütuftur’ gözüyle bakıldığı sürece ‘Allah’ın size bahşettiği ve emanet ettiği’ dünyanın imkanlarını sadece kendiniz için kullanmaya utanmadan devam edeceksiniz.
Farkında mısınız?
Bizler de her ne kadar (Sizin deyiminizle) engelli olsak bile bir kalp taşıyoruz ve o kalbin içinde de bizim de çok çeşitli duygularımız var. İnsanî duygular…
Bir farklılık görüyorsanız dikkat edin! Bu sizden kaynaklanıyor olabilir. Kalbinizi yoklayın…
Şimdi tekrar düşünün!
Engelli kim?
Engellenen ne?
Engelleyen ne?
Engel sizin nerenizde?
Ayrıştırılmayan bir ömrü birlikte yaşamak dileğiyle…
Mesut Hekimhan
Eğitimci Yazar
mesuthan@gmail.com